T.C YARGITAY Ceza Genel Kurulu
Esas
: 2018/ 9-594
Karar: 2019 / 127
Karar Tarihi: 21/02/2019

Özet: İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.


İftira suçundan sanık …’ın beraatine ilişkin Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.06.2012 tarihli ve 274-642 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.05.2014 tarih ve 14761-5505 sayı ile;

“Katılanın beyanı, Antalya Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 12.11.2009 tarihli raporu ile tüm dosya kapsamına göre; sanığın aleyhine yapılan icra takibinin dayanağını oluşturan senetteki borçlu olarak attığı imzanın kendisine ait olmadığını, katılan tarafından sahte olarak düzenlendiğini belirterek şikâyette bulunması üzerine, katılan hakkında sahtecilik suçundan yapılan soruşturma sonunda suça konu senetteki imzanın sanığa ait olduğunun tespit edildiği anlaşıldığından, sübuta eren ve unsurları yönünden oluşan iftira suçundan sanığın mahkûmiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 09.04.2015 tarih ve 396-225 sayı ile;

“S. S. Antalya ….Konut Yapı Kooperatifinin alacaklı, sanık …’ın borçlu olduğu senedin kooperatif başkanı tarafından icraya konulması üzerine sanığın borca ve imzaya itirazda bulunduğu, yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu senetteki imzanın sanığa ait olduğu tespit edilmiş ise de, gerek dosya kapsamı gerekse kooperatif kayıtları ve dosya kapsamına göre yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu, incelenen Antalya 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/588 esas sayılı takip dosyası birlikte değerlendirildiğinde, her ne kadar senetteki imza sanığa ait ise de, katılanın soruşturma sırasındaki beyanında sanık ile Konyaaltında bulunan bir çay bahçesinde buluştuklarını ve sanığın burada kendisine suça konu senedi verdiğini belirtmesine rağmen, mahkememizdeki beyanında senedi sanığın çalıştığı iş yerine giderek orada sanıktan aldığını belirttiği, bu konularda da çelişki bulunduğu, senetteki imzanın bir şekilde sanık tarafından atılmış olabileceği, ancak sanığın senetteki imzanın kendisine ait olmadığı yönündeki itirazlarının iftira kastıyla değil borçlu olmadığına inanarak yapıldığı kanaatine varıldığı ve sanığın suç kastının bulunduğunun sabit görülmediği” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.07.2018 tarihli ve 207675 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 10.12.2018 tarih ve 44-44 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı iftira suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık …’ın, katılan …’nın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı S. S. Antalya ….Konut Yapı Kooperatifinden 2005 yılında bir daire satın aldığı, adı geçen kooperatif tarafından sanık …’ya gönderilen borç döküm tutanağında; 2007 yılına ait aidat borçlarını ödemediğinden bahisle toplam 8.158 TL borcunun bulunduğunun bildirildiği,

Bu borcun ödenmediğinden bahisle adı geçen kooperatif vekilince 25.12.2007 tarihinde Antalya

1. İcra Müdürlüğünün 2008/588 esas sayılı dosyasında sanık hakkında toplam 9.110 TL bedelli icra takibi başlatıldığı, sanık vekilinin bu takibe 11.02.2018 tarihinde itiraz etmesi üzerine duran takibe karşılık kooperatif vekilince itirazın iptali davası açılmadığı,

Kooperatif vekilince daha sonradan Antalya 1. İcra Müdürlüğünün 2008/13495 esas sayılı dosyasında 01.05.2008 tanzim tarihli, 01.06.2008 vade tarihli, alacaklısı adı geçen kooperatif, borçlusu sanık olan 18.340.00 TL bedelli emre yazılı senet (bono) dayanak gösterilerek sanık hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla toplam 18.666,60 TL bedelli yeniden icra takibi başlatıldığı, sanığın senet üzerindeki imzaların taklit ve tahrif edilmiş olduğundan bahisle 04.08.2008 tarihinde takibe itiraz ederek Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2008/1248 esas sayılı dosyasında imzaya itiraz davası açtığı,

Diğer yandan sanığın, söz konusu senetle katılanın resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediğinden bahisle, üzerinde 01.08.2008 tarihi ibaresi yer alan dilekçeyle Antalya Cumhuriyet Başsavcılığında şikâyetçi olması sonucunda, katılan hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/41508 sayılı dosyasında soruşturma başlatıldığı,

Sanığın söz konusu dilekçede; 2005 yılında kooperatiften aldığı daireye ilişkin hiç bir borcu olmadığını, bu daireyi 29.09.2006 tarihinde Hasan Hüseyin Bilgin’e sattığını, ancak buna rağmen kooperatifçe kendisine aidat borcu gönderildiğini, Antalya 1. İcra Müdürlüğünün 2008/588 sayılı takip dosyasında kendisi aleyhine başlatılan 9.110 TL bedelli icra takibine itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, bu tarihten sonra katılan ve kooperatifin diğer yetkilileriyle bir araya gelmediğini ve görüşmediğini, ancak kooperatifin kendisini borçlu göstererek 01.05.2008 tanzim tarihli, 01.06.2008 vade tarihli, 18.340 TL bedelli senetle yeniden icra takibi başlattığını, başından beri itiraz ettiği bir hususta borcu kabul eder nitelikte senet düzenleyip katılana vermesinin akla, mantığa ve hayatın olağan akışına uygun olmadığını, takibe dayanak olan senedin nasıl ve ne şekilde düzenlendiğini bilmediğini, senet altındaki imzanın da kendisine ait olmadığını, yine senet altındaki imzalar kendisine ait olmamakla birlikte çok iyi şekilde taklit edilmiş veya bilgisayar ortamından senet üzerine taşınmış olabileceğini, borçlu olmadığını bildikleri hâlde kooperatifin ve katılanın, tahrifat yapılmış ve sahte düzenlenmiş senedi takibe koyarak kendisini dolandırmaya çalıştıklarını, bu nedenle katılandan şikâyetçi olduğunu belirttiği,

Ancak, sanık tarafından Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan bu şikâyet dilekçesinin aslı veya onaylı suretinin dosya arasında bulunmadığı ve onaysız suretten ibaret olduğu,

İkinci icra takibine dayanak olan 18.340 TL bedelli senetteki imzaya itiraza ilişkin Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinde görülen 2008/1248 esas sayılı davada, senet üzerinde imza incelemesi yaptırıldığı, bu inceleme sonucunda düzenlenen 13.11.2009 havale tarihli bilirkişi raporunda; senet altında bulunan borçlu imzalarının sanığın elinden çıktığının tespit edildiği,

Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinde görülen 2008/1248 esas sayılı davanın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden tetkikinde; 29.04.2010 tarihli celseye ilişkin tutanakta, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının katılan hakkındaki 2008/41508 sayılı soruşturma dosyasının getirtilerek incelenmesi sonucunda, sanığın şikâyeti üzerine katılan hakkında resmi belgede sahtecilik yapmak suretiyle dolandırıcılık suçlarından yürütülen soruşturmanın derdest ve imza incelemesi aşamasında olduğu bilgisine yer verildikten sonra, 13.11.2009 havale tarihli bilirkişi raporunda senetteki keşideci imzasının davacı sanığa ait olduğunun belirlendiği gerekçesiyle davacı sanığın imzaya itiraz davasının reddine karar verildiği, bu hükmün davalı katılan kooperatif vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 14.12.2010 tarih ve 17351-30110 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verildiği,

13.11.2009 havale tarihli bilirkişi raporu ve imzaya itiraz davasının kesinleşmesi üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2008/41508 sayılı soruşturmada katılan hakkında resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından 23.02.2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve katılan vekilinin 22.03.2011 tarihinde şikâyette bulunması üzerine sanık hakkında iftira suçundan Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlanıldığı,

Sanık hakkında yürütülen soruşturma kapsamında, katılan hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sanığın şikâyetçi sıfatıyla verdiği 22.02.2011 tarihli savcılık ifadesi dışında, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/41508 sayılı soruşturma dosyasında bulunan diğer belgelerin dosya arasına alınmadığı,

Sanık hakkında görülmekte olan davada Yerel Mahkemece, kooperatif defterleri üzerinde mali bilirkişiye inceleme yaptırılması sonucunda düzenlenen 09.05.2012 havale tarihli bilirkişi raporunda; sanığın 01.09.2005 tarihinde Tanseli Demirhan’ın kooperatif hissesini devralarak kooperatif üyeliğine kabul edildiği, sanığın 2005 yılına ilişkin genel kurul toplantısına bizzat katıldığı ve divan başkanlığına seçilerek toplantı tutanaklarını imzaladığı, adı geçenin 29.09.2006 tarihinde dairesini Hasan Hüseyin Bilgin’e sattığı, ancak tapu devrinden önce Kooperatifler Kanunu’na uygun olarak satıştan sonra da aidatlarını düzenli ödeyeceği ve kooperatif tarafından alınacak her türlü kararlara uyacağı konusunda kooperatif yönetimine taahhütname verdiği, 2010 yılı sonu itibarıyla tasfiye sürecine giren kooperatifin defter kayıtlarında, sanığın kooperatife 11.770.00 TL borçlu olarak göründüğü, defter kayıtları haricinde herhangi bir belgeye ulaşılamadığı, ayrıca sanığın borcunu ödediğine ilişkin bir belgenin bulunmadığı, kooperatifin tutulması zorunlu defterlerden bazılarını ibraz edemediği, ibraz edilen ve açılış tasdikleri bulunan defterlerin de kapanış tasdikleri bulunmadığından, kooperatif lehine delil olarak kullanılamayacağı bilgilerine yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan kollukta şüpheli sıfatıyla; hemşehrisi olan sanığı vergi dairesinde müdür yardımcılığı yaptığı dönemden tanıdığını, 2005 yılında boş bulunan bir üyeliği kendisine teklif ederek sanığı kooperatife üye yaptıklarını, daha sonra sanıktan kooperatife ait birikmiş aidatları istediğinde, sanığın hissesini 2006 yılında bir başkasına satıp aidat borçlarını bu kişiden almasını söylediğini, fakat bu hususta herhangi bir kişinin kendilerine başvurmadığını, bu nedenle biriken kooperatif aidatlarından dolayı 2007 yılında sanığa ihtar çekip 2008 yılı Ocak ayında ilamsız icra takibi başlattıklarını, sanığın böyle bir borcu olmadığından bahisle itiraz edip takibi durdurduğunu, daha sonra sanıkla Konyaaltı’nda bulunan bir çay bahçesinde yanlarında başka kimse yokken buluştuklarını, bu buluşmada sanığın kooperatife borcu olduğunu kabul ederek kendisine senet verdiğini, bu senette ödeyecekler kısmındaki “…, Liman Müdürlüğü Antalya” ibaresini sanığın el yazısıyla yazıp imzaladığını, vadesinde ödenmemesi üzerine bu senedi dayanak yaparak icra takini başlattıklarını, sanığın kooperatife faiziyle birlikte 9.110 TL olan üyelik aidatı borcuna itiraz edip daha sonradan 18.666 TL borcu olduğunu kabul ederek senet vermesi hususunda; sanığa önce üyelik aidatlarından dolayı yaptıkları ilamsız takibe itiraz edildiğini, sonra sanıkla yaptığı görüşmede sanığın borcunu kabul ederek 18.340 TL bedelli senedi imzalayarak verdiğini, bu senedin sanığın hem üyelikten hem de kooperatifin diğer alacaklarından kaynaklanan borçlarına ilişkin olduğunu, dolayısıyla ikinci icra takibini bu senede dayanarak yaptıklarını,

Mahkemede; 2006 yılından sonra aidatlarını ödememeye başlayan sanığın kendi hissesini Almanya’da oturan bir kişiye satıp aidatları bu kişinin ödeyeceğini söylediğini, ancak uzun süre aidatların ödenmediğini, defalarca bu hususta sanığı uyardığını, en son çalıştığı iş yerine gidip görüştüklerinde sanığın, birikmiş aidat borçları karşılığında suç konusu 18.340 TL bedelli bonoyu imzalayarak kendisine verdiğini, fakat kendisinden, bu senedi işleme koymamasını istediğini, bir süre bekledikten sonra aidat borçları yine ödenmeyince bu senede dayanarak sanık hakkında icra takibi başlattığını, sanığın takibe itiraz ederek kendisi hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine yapılan soruşturma sonucunda senetteki imzanın sanığın elini ürünü olduğunun belirlendiğini beyan etmiş,

Katılan vekili temyiz dilekçesinde; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/41508 soruşturma sayılı dosyasında imza incelemesine ilişkin bilirkişi raporu alındığını ileri sürmüş,

Sanık şikâyetçi sıfatıyla savcılıkta; şikâyetini tekrar ettiğini ve icra hukuk mahkemesinin kararının hatalı olduğunu,

Şüpheli sıfatıyla savcılıkta; katılandan yaklaşık 5-6 yıl önce Alanya’da karşılığını peşin ödeyerek bir ev satın aldığını, bundan dolayı herhangi bir borcunun bulunmadığını, yaklaşık bir yıl tapuda kendi adına kayıtlı olan bu evi bir başkasına sattığını, bunun üzerine katılanın bir şekilde imzasını aktarmak suretiyle sahte senet tanzim edip icra takibi başlattığını, imzaya itiraz davasının kendi aleyhine sonuçlandığını, katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyete ilişkin de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini,

Mahkemede; 2005 yılında katılanın yöneticiliğini yaptığı kooperatiften bir daire satın alıp bir kaç ay sonra bir başkasına sattığını, daha sonra katılanın kendisi hakkında icra takibi başlattığını, takibe konu senedi incelediğinde böyle bir senet düzenlemediği için takibe itiraz edip katılan hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, yapılan soruşturma ve icra hukuk mahkemesinde görülen dava sonucunda senetteki imzanın kendisine ait olduğunun belirlendiği, ancak bu imzanın senede nasıl atıldığını hatırlamadığını ve atılı suçu işlemediğini,

Savunmuştur.

5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin birinci fıkrası;

“Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.

Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Sanık …’ın, kendisi hakkındaki icra takibine dayanak olan senetteki borçlu imzasının sahte olduğunu belirterek icra takibine itiraz ettiği, ayrıca takip alacaklısı olan katılan … hakkında, bu senedi sahte olarak düzenleyip kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediğinden bahisle şikâyetçi olması üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 2008/41508 sayılı dosyada soruşturmaya başlanıldığı, ancak takibe konu senetteki imzaya itiraz nedeniyle Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinde görülen 2008/1248 esas sayılı davada alınan bilirkişi raporunda, senetteki imzanın sanığa ait olduğunun belirlenmesi ve katılanın sanıktan şikâyetçi olması üzerine sanık hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine karar verilen olayda; katılan vekilince sunulan temyiz dilekçesinde, katılan hakkında yürütülen soruşturmada senette imza incelemesi yapılarak bu hususta bilirkişi raporu alındığını ileri sürmesi, yine Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 29.04.2010 tarihli duruşma tutanağında, katılan hakkındaki soruşturmanın imza incelemesi aşamasında olduğunun belirtilmesi, sanığın katılan hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu ve dosyada bulunan şikâyet dilekçesinin onaysız suretten ibaret olması ve sanığın bu dilekçe üzerine katılan hakkında yürütülen soruşturma kapsamında şikâyetçi sıfatıyla ifade verip vermediğinin araştırılmamış olması karşında; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2008/41508 sayılı soruşturmaya ilişkin dosyanın aslı veya onaylı örneğinin Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde getirtilip incelenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 396-225 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ikarar verildi.