
T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2022/195
Karar: 2023/450
K.T.:20.09.2023
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1574-179
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’un kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına ve mahsuba ilişkin Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesince 24.09.2020 tarihli ve 367-252 sayılı hükmüne karşı katılanlar vekili ile sanık müdafii tarafından istinaf yoluna başvurması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 1574-179 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.10.2021 tarih ve 8517-13552 sayı ile temyiz istemlerinin esastan reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Daire Üyeleri … ve …..; “Maktulün cesedine ulaşıldıktan sonra yapılan soruşturma sırasında sanığın telefonlarının 3 ay süreyle dinlendiği, ancak sanığın bu suçu işlediğine dair delil elde edilemediği gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği, 2019 yılında başka bir yerde kemikler bulunduğundan bahisle takipsizlik kararının kaldırılarak kamu davası açıldığı, adam öldürmeye ilişkin dosya içerisinde mevcut delil olarak kabul edilen beyanların görgüye dayalı olmadığı, rüyalara ve duyuma dayalı olduğu, birden fazla beyanları alınan tanıkların beyanları arasında tutarlılık bulunmadığı, çelişkilerle dolu olduğu, dinlenen gizli tanıkların dahi ifadelerinin olayın çözümünde yeterli somut bilgi içermediği, maktulün ölüm tarihinin kesin olarak tespit edilemediği, HTS kayıtlarının 08.03.2008 tarihine ait olup, olayı aydınlatmada yeterli bulunmadığı, sanık ile maktul arasında öldürmeye varacak nitelikte husumetin belirlenemediği, mahkemeyi mahkumiyet hükmüne götüren, gerekçede değinilen bulguların, şüpheyi ortadan kaldıracak güçte bulunmadığı, hırsızlık suçu ile ilgili maktulün üzerinde kaç para olduğunun bilinmediği ve alındığına dair delil ve emare bulunmadığı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı incelendiğinde görgüye dayalı bilgi içermeyen halk arasındaki dedikoduları dillendiren ve kendi aralarında tutarlılık arzetmeyen tanık beyanları dışında, şüpheden uzak mahkumiyetine yetecek kesin ve inandırıcı delil elde edilememesi nedeniyle sanığın beraatine karar verilmesi düşüncesiyle kararın bozulması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun onama düşüncesine katılmıyoruz.” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 21.12.2021 tarih ve 32812 sayı ile;
“Dosya içeriğine göre, maktulün hayvancılık işi ile uğraştığı, 07.02.2008 günü Mucur pazarı mevkiinde tanık …’dan alacağına karşılık 5.000 EUR tahsil ettiği, orada birinden temin ettiği 250 TL’yi para üstü olarak kendisine verdiği, daha sonra tanık…’nın işlettiği kahvehaneye gittiği sanık … ile bir müddet burada konuştukları sonrada adı geçen sanığın abisi …’a ait üzeri tozlu koyu renkli araca sanık … ve maktulün binerek kahvehaneden ayrıldıkları, maktülden bir daha haber alınamadığı, maktulün eşi tarafından 08.02.2008 tarihinde kayıp başvurusunda bulunulması üzerine soruşturmaya başlandığı, 01.03.2008 tarihinde … isimli şahsın ihbarı üzerine maktulün cesedinin Mucur’a yaklaşık 11 kilometre uzaklıkta Bahçecik Köyü Üçkuyu mevkiinde çeşmenin yanında bulunan toprak yolun aşağısındaki menfez yakınında karlar arasında başı ve elleri bileklerinden kesik vaziyette bulunduğu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulunun 22.12.2008 tarihli raporunda maktulün başının ve ellerinin öldükten sonra kesilmiş olduğu, ölümün zorlamalı ölüm şekli olduğu, maktulün başı ve elleri olmadığından kalan vücut kısımlarında ölümü açıklayacak bulgu saptanamadığı, 01/03/2008 tarihli olay yeri inceleme raporunda ise, maktulün yakınında maktule ait olduğu değerlendirilen siyah renkli mont bulunduğu, maktulün pantolonunun sağ cebinin dışına çıkmış olduğu, etrafta 1 adet 5 YTL ile 1 adet 1 YTL ve 3 adet 1 YTL bozuk paranın dağınık halde bulunduğunun belirtildiği fakat maktulün tahsil ettiği 5.000 EUR paraya rastlanmadığı, dosyada yer alan 29/04/2009 tarihli baz çalışmasına ilişkin tutanakta da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, sanığın adına kayıtlı olan 0537… 9221 numaralı hattın 08/02/2008 tarihinde 14.30-16.11 saatleri arasında (Cesedi bulmasını müteakip ihbar eden …’in ihbar aramasında baz aldığı istasyon olan) “34440/5183 Turkcell” adlı baz istasyonundan sinyal almış olduğu, yine sanığın suç tarihi itibariyle gerçek kullanıcısı olduğu tespit edilen 0539…. 85 06 numaralı hattın da aynı baz istasyonundan 14.02.2008 tarihinde saat 12:10 da sinyal almış olduğu, söz konusu baz istasyonunun kapsadığı alanı gösteren haritaya bakıldığında bölgenin dağlık bir alan olup herhangi bir geçiş güzergahında olmadığının görüldüğü,
Buna mukabil sanık …’un savunmalarında özetle; üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini, olay günü maktulü görmediğini, o tarihte ayağı kırık olduğu için alçıda olduğunu, araba kullanamayacağını ve maktule ait cesedin bulunduğu yere kesinlikle gitmediğini ifade etmiş ise de; aleyhine olan tanıklar ve gizli tanıkların beyanları ile HTS kayıtları ve Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2005/2647 sayılı soruşturma dosyası üzerinden ifadesi alınan kod adı KCB2647SU olan gizli tanığın istinaf aşamasında UYAP sistemi üzerinde dosya içerisine intikal eden 08/01/2021 tarihli ifadesindeki; konuşmalarında sanık …’un kendisine ‘… ile para alışverişi yaptıklarını, bunun parasını çalıştırdığını, bir gün… diye kardeşi ile birlikte …’u siyah arabaya aldıklarını, …’ı arkaya aldıklarını, Kırşehir istikametine gittiklerini, köpekli dağının oraya vardıklarını, sonra kafasına silah dayadığını, o sıra …’ın ellerini tuttuğunu, … ayağının daha önceden sakat olduğunu iyileştiğini …’un kafasına silah dayadığını, …’ın …’ın elini tuttuğunu o sıra …’ın ayağının sendelediğini ve yere düştüğünü ayağının tekrar kırıldığını, …’ı orada öldürdüklerini bana anlattı, bende kardeşin …’ü niye anlatmıyorsun diye sorduğumda onu karıştırma ortalık karışır dediğini, tabancayı da Mucurda tarlaya bir taşın altına gömdüğünü, arabayı da olaydan sonra ozonla temizleyip daha sonra başka birine sattıklarını söyledi. Hatta …’un olayında … aleyhine ifade veren… isimli şahıstan bahsetti zamanı gelince ya ayağını sakat bırakacağım ya da öldürdürttüreceğim bunun için Ankara dan adam tuttuğunu, bu adamın yüzünden cezaevinde olduğunu kendisini yaktığını söyledi.’ şeklindeki anlatımı dikkate alındığında, sanığın savunmalarının kendisini suçtan kurtarmaya yönelik olup, gerçeği yansıtmadığının anlaşılması karşısında;
Sanığın tek başına veya fiilin işleniş biçimi nazara alındığında henüz tespit edilemeyen suç ortakları ile birlikte …’u öldürdükten sonra başını ve ellerini bilekten kestiği, üzerinde olduğu bilinen 5.000 EUR parayı aldığı, maktulün sağ cebinin dışarı çıkmış vaziyette ve etrafa az miktarda bozuk para saçılmış olmasının da bu hususu destekleyici mahiyette bulunduğu olayda; sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK.nun 82/1-h maddesine mümas bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kasten öldürme suçundan kurulan hükme yönelik istinaf başvurularının esastan reddine dair istinaf kararının bozulması yerine, temyiz istemlerinin reddi ile hükmün onanmasına karar verilmesi yasaya aykırı görüldüğündenitiraz yoluna başvurulması zorunlu görülmüştür.” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.02.2022 tarih ve 13279-1458 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI, KONUSU VE ÖN SORUN
Sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince nitelikli hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanık hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın maktule yönelik eyleminin, kasten öldürme suçunu mu yoksa TCK’nın 82/1-h maddesi kapsamında nitelikli kasten öldürme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığın üzerine atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesi bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince müzakere sırasında, sanık hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması için dosya kapsamında yeni delil elde edilip edilmediği ve bu bağlamda usulüne uygun şekilde açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığı hususunun da ayrıca tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, bu husus da ön sorun olarak ayrıca değerlendirilmiştir.
IV. ÖN SORUN KONULARINA VE OLAYA DAİR BİLGİLER
İncelenen dosya kapsamından;
02.2008 tarihli tutanakta; saat 11.30 sıralarında Mucur Polis Merkezine gelerek müracaatta bulunan katılan …’un eşi maktul …’tan 07.02.2008 tarihi saat 11.00’den beri haber alamadıklarını, maktulün cep telefonu kullanmadığını söylediğinin, ilçe merkezindeki Halk Bankası ve Ziraat Bankası görevlileri ile yapılan görüşmede maktulün olay günü herhangi bir işlem veya para transferi yapmadığının tespit edildiğinin belirtildiği,
03.2008 tarihli tutanakta; 0535 … 5119 numaralı telefon hattı sahibi olan …’in 156 Jandarma imdat telefonunu arayarak Bahçecik yolu Çeşme mevkiinde dere kenarında bir ceset olduğunu ihbar ettiğinin bildirildiği,
03.2008 tarihli olay yeri inceleme, ölü muayene ve otopsi tutanağında; Mucur Bahçecik köyü Üçkuyular mevkiinde bulunan olay yerine gidildiğinin, bölgedeki karların tam olarak erimemiş olduğunun, çalılıkların altında dizleri bükülü vaziyette sırt üstü yatık şekilde kafası kopmuş ve ellerinin her ikisi de bilekleri kesilmiş şekilde bir insan cesedi bulunduğunun, cesedin başının gövdeye en yakın yerinden, sağ elinin bilek kısmından düzgün bir şekilde, sol elinin bilek kısmından parçalı bir şekilde kesilmiş hâlde olduğunun, cesedin üstündeki kırmızı beyaz çizgili yün kazağın boyun kısmında üç adet mermi giriş deliğine benzer delik bulunduğunun, kahverengi pantolonunun sağ cebinin dışarı çıkmış vaziyette çevrilmiş olduğunun ve cebinden herhangi bir şey çıkmadığının, cesedin 4 metre aşağısında siyah bir mont bulunduğunun, montta bir atış izine rastlanmadığının ancak montun yaka kısmında kan lekeleri bulunduğunun, montun sağ kolunun içeri doğru çıkarılmış olduğunun, bu hâliyle adli tıp kurumuna sevkinin uygun olacağının, olay yeri yakın çevresinde; cesedin bir metre kadar yakınında 4 adet 1 TL bozuk para olduğunun, doğu istikametinde cesede 40 cm uzaklıkta bir çift çocuk ayakkabısının bulunduğunun, cesedin kaldırıldığı yerden 3 adet kıl numunesi alındığının, olay mahallinde bulunan küçük bir kağıt üzerinde 0535 … 0809 numaralı (…’a ait) cep telefonunun yazılı olduğunun, maktule yaklaşık 20 metre mesafede yolun yanında 5 adet 9 mm çapında, 19 adet 7,65 mm çapında 4 adet kurusıkı olmak üzere toplamda 28 adet boş kovan ele geçirildiğinin, çevrede yapılan araştırmada maktulün kafasının ve ellerinin bulunamadığının belirtildiği,
03.2008 tarihli tutanakta; cesedin bulunduğu yerde, 0543 … 3095 numaralı Vodafone, 0533 … 1174 numaralı Turkcell, 0505… 1550 numaralı Avea operatörüne kayıtlı cep telefonları ile HTS raporuna esas teşkil etmesi için kolluk görevlilerince emsal görüşme yapıldığının yazılı olduğu,
03.2008 tarihli tutanakta; maktulün ölümü ile ilgili olarak yapılan zabıta araştırması kapsamında, … ve … isimli şahısların maktulün kaybolduğu gün Mucur şehir merkezinde maktulle birlikte dolaşırlarken ….. isimli kişi tarafından görüldüklerine dair bir duyum geldiğinin bildirildiği,
03.2008 tarihli ekspertiz raporunda; olay yerinde bulunan 5 adet 9 mm çaplı kovanın çap ve tipine uygun tek silah ile atıldıklarının, 19 adet 7,65 mm çaplı boş kovanın çap ve tipine uygun tek bir silahtan atıldıklarının belirtildiği,
03.2008 tarihli adli tıp raporunda; maktulün üzerindeki kazak ve pantolon üzerinden alınan numunelerin DNA analiz çalışmalarına cevap vermediğinin, kazak, mont ve pantolon üzerindeki numunelerden tek tipte erkek karakterli DNA profili tespit edildiğinin, bu DNA profilinin maktule ait olduğu bildirilen kan örneğinden elde edilen DNA profili ile uyum sağladığının belirtildiği,
04.2008 tarihli adli tıp raporunda; olay yerinden elde edilen üç adet kıl numunesi üzerinde yapılan incelemede, birinin analiz için elverişli olmadığının, diğer iki numunenin ise kan reaksiyonu alınamadığından DNA analiz çalışmasına cevap vermediğinin bildirildiği,
05.2008 tarihli ek otopsi raporunda; maktule ait ceset üzerinden alınan bulgulardan, kanda alkol bulunmadığının, idrarında sistematikte aranan uyuşturucu uyarıcı maddelerin ve iç organlarından alınan parçalarda toksik/zehirli maddelerin bulunmadığının, iç organlarda yapılan inceleme sonucu diatom görülmediğinin, kişinin ölüm sebebi ve zamanı hakkında bir kanaate varılamadığının, tüm tahkikat evrakı ile birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumundan görüş alınmasının uygun olacağının belirtildiği,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan (BTK) gönderilen 23.06.2008 tarihli baz istasyonu gösterir HTS kayıtlarının incelenmesinde;
Sanığın kullandığı ve kendisi adına kayıtlı 0537…9221 numaralı cep telefonunun; maktulün kaybolduğu 07.02.2008 tarihinde saat 09.32’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 10.11 ve 12.17’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 14.47, 14.50, 15.09’da; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı, saat 16.31’de; 44175 nolu Obluk2 Akaryakıt istasyonu Mucur’dan sonra 13. km Oblok Köyü, saat 19.54 ve 21.44’te; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL baz istasyonlarından; 08.02.2008 tarihinde saat 09.29’da; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 10.43’te; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 10.49, 12.49, 12.50’de; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı, saat 12.59 ve 13.46’da; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 14.18, 14.27, 14.28’de; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı, saat 14.29’da; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 14.33 ve 14.34’te; 5183 nolu Mucur3 Hasanaşa TRT RL, saat 14.41’de; 32033 nolu Kırme3 Yeni Sanayi Kayseri yolu üzeri, 6. km. Aydın Mermer (Petlas-Kırşehir), saat 16.11’de; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı, saat 18.22’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 22.04 ve 22.10’da; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 23.12’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL baz istasyonlarından sinyal aldığının; maktulün kaybolmasından bir hafta sonra (14.02.2008’de) saat 09.41’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 11.48’de; 53878 nolu Kırpt2 Kırşehir TT Başmüdürlüğü-Merkez-Kırşehir, saat 13.03, 13.30 ve 13.34’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 13.55 ve 14.11’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 14.40 ve 15.31’de; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı, saat 15.16, 15.57 16.17 ve 20.23’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, cesedin bulunmasından bir ay sonra (10.04.2008’de); saat 18.23’te; 5183 nolu Mucur3 Hasanaşa TRT RL baz istasyonlarından sinyal aldığının;
Sanığın kollukta kullandığını beyan ettiği ve tanık … adına kayıtlı 0539… 8506 numaralı cep telefonunun ise maktulün kaybolduğu 07.02.2008 tarihinde saat 11.37’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 11.39’da; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL baz istasyonlarından sinyal aldığının, 08.02.2008 tarihinde saat 14.26’da; 5926 nolu Mucbe3 Belediye Park Alanı baz istasyonundan sinyal aldığının, maktul kaybolduktan bir hafta sonra (14.02.2008’de) saat 10.38’de; 53870 nolu Kırpt4 Kırşehir TT Başmüdürlüğü-Merkez-Kırşehir, saat 12.10’da; 51832 nolu Mucur3 Hasanaşa TRT RL, saat 12.17’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL, saat 15.20 ve 16.17’de; 5924 nolu Mucbe1 Belediye Park Alanı, saat 17.12, 18.21 ve 20.02’de; 5182 nolu Mucur2 Hasanaşa TRT RL baz istasyonlarından sinyal aldığının tespit edildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İstanbul 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan 22.12.2008 tarihli raporda; maktul hakkında düzenlenen adli ve tıbbi tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde, cesedin başının ve ellerinin öldükten sonra kesilmiş olduklarının ve elde edilemediklerinin, bu verilerle ölüm mekanizması belirlenememiş olmakla birlikte cesedin bulunma şekline göre ölümün zorlamalı ölüm şeklinde olduğunun, otopside vücudun bazı bölgelerinde çürümenin başlamış olduğu bildirildiğinden otopsi esnasında ölümün üzerinden en az 48 saat geçmiş olduğunun, ancak kesin bir zaman tayininin yapılamadığının bildirildiği,
11.2010 tarihli adli tıp raporunda; Mucur ilçesi sınırları içinde 14.09.2010 tarihinde bulunan kimliği belirsiz bir kişiye ait kafatasının incelenmesinde, kafatasına ait olduğu bildirilen diş numunelerinden elde edilen DNA profilinin kadın karakterli olduğunun ve maktul …’a ait olamayacağının değerlendirildiği,
Mucur Cumhuriyet Başsavcılığının 06.07.2012 tarih ve 93-47 sayılı kararında; maktulün 07.02.2008 tarihinde kayıp olduğunun ve cesedinin 01.03.2008 tarihinde kafası ve elleri olmaksızın bulunduğunun, mevcut soruşturma kapsamında sanık ile şüpheliler …, …’ın telefonlarının 13.06.2008 tarihinden itibaren altı ay süreyle dinlenmeye alındığının, …,. . …’ın telefonlarının 03.03.2008 tarihinden itibaren altı ay süreyle dinlemeye alındığının, …, . …, …, …’un telefonlarının 03.03.2008 tarihinde üç ay süreyle dinlemeye alındığının, …, … .., …’ın telefonlarının 07.04.2011 tarihinde üç ay süreyle dinlemeye alındığının, ancak her hangi bir delil elde edilemediğinin, soruşturma kapsamında şüpheliler hakkında kasten öldürme suçunu işlediklerine dair kamu davası açmaya yeterli maddi ve somut bir delil elde edilemediğinden, adı geçen şüpheliler hakkında bu aşamada kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin yazılı olduğu,
Mucur Cumhuriyet Başsavcılığının 20.09.2012 tarihli ve 2008/93 sayılı kararında; yapılan tüm soruşturmaya rağmen olayı gerçekleştiren şüphelilerin tespit edilemediğinden bahisle soruşturma evrakının daimi aramaya alınmasına karar verildiği,
02.2019 tarihli olay yeri inceleme raporunda; saat 19.50 sıralarında Kırşehir Merkez Kervansaray Mahallesi 1981 sokakta bulunan boş inşaat alanında harfiyat malzemeleri içinde çalışma yapan kişiler tarafından taşların temizlendiği sırada kemik parçaları görüldüğünün, olay yerine gidildiğinde bulunan 9 adet kemik parçasının delil olarak muhafaza altına alındığının belirtildiği,
02.2019 tarihli araştırma tutanağında; Cumhuriyet savcısından alınan talimatta, maktulün cesedinin bulunduğu yerden sinyal veren Turkcell, Vodafone ve Türk Telekom baz istasyonlarının araştırılmasının istenmesi üzerine, cesedin bulunduğu yerden sinyal alan Turkcell bazının 5182 ve 5183 numaralı baz istasyonları olduğunun, sanığın olay günü 10.11 ve 12.17 saatlerinde Mucur merkezde 5924 numaralı bazdan sinyal alırken, aynı gün 14.47, 14.50 ve 15.09 saatlerinde Mucur’dan çıkış yaparak 5926 numaralı bazdan geçtiği ve hareketli olduğu, saat 19.54’te ve 21.44’de, maktulün bulunduğu yeri gören baz istasyonundan sinyal aldığının, 08.02.2008 tarihi saat 09.29, 14.29’da 5182 numaralı baz istasyonundan, saat 14.33 ve 14.34’de ise yine olayın olduğu bölge olarak bilinen 5183 numaralı baz istasyonundan sinyal aldığının belirtildiği,
03.2019 tarihli tutanakta; olay yerindeki baz istasyonlarının numaralarının 5182, 5183 ve 51783 oldukları, sanığın 07.02.2008 tarihinde saat 10.00-12.00 sıralarında Mucur şehir merkezinde olduğunun, saat 14.47, 14.50 ve 15.09 sıralarında Mucur’dan çıkış yapıp hareketli olduğunun, saat 19.54’te muhtemelen maktulün bulunduğu yer olan 5182’den baz sinyali aldığının, şahsın 08.02.2008 tarihinde 14.30 – 16.11 saatleri arası 5183 numaralı baz istasyonundan sinyal aldığının tespit edildiği, …’ın ifadelerinde sanığa olaydan çok uzun zaman önce verdiği ve sanığın tamir ettirdiği ve değiştirdiği av tüfeğinin olayda kullanıldığının düşünüldüğü, şüpheli …’un cep telefonunun da 23.02.2008 tarihinde saat 19.00 sıralarında olayın olduğu yerden sinyal aldığının tespit edildiği,
03.2019 tarihli tutanakta; …, …, … ve … isimli şüphelilerin kullandıkları cep telefonlarının 07.02.2008 tarihinde aynı bölgedeki 51681, 51683 ve 5926 numaralı baz istasyonlarından sinyal aldıklarının tespit edildiği,
04.2019 tarihli tutanakta; maktulün cesedinin bulunduğunu ihbar eden …’in HTS kayıtlarında yapılan araştırmada, 01.03.2008 tarihinde ihbarda bulunduğu sırada 5183 sayılı Turkcell bazından sinyal verdiğinin, sanığın da 9221 ile biten cep telefonu numarasının 08.02.2008 tarihinde saat 14.30 ila 16.11 arasında aynı baz istasyonundan sinyal aldığının olay yeri Turkcell bazının 5183, Vodafone bazının 51783 ve 51781 olduğunun sanığın olayın daha öncesi ve sonrasında 5183 numaralı baz istasyonundan sinyal almadığının, şüpheliler … ile …’un olay öncesi çok sık aralıklarla görüşmesine rağmen olay günü (07.02.2008) yaklaşık 25 saat boyunca görüşmediklerinin, yine sanığın 14.02.2008 tarihinde saat 15.16’da …’den mesaj aldığı, saat 15.31’de sanığın …’i aradığı sırada, …’in telefonunun cesedin kapsama alanında olduğu 51781 numaralı baz istasyonundan sinyal aldığı, şüpheli …’ın 14.02.2008 tarihinde saat 13.36’da cesedin bulunduğu bölgeden 51781 nolu baz istasyonundan sinyal aldığı, şüpheli …’ın 0539 … 8506 numaralı telefonunun 14.02.2008 tarihinde saat 12.10 civarında cesedin bulunduğu yerden baz sinyali aldığının; şüpheli …’in 14.02.2008 tarihli baz sinyaline karşı; o sırada … ile birlikte define aramak için Köpekli Köyü TRT vericilerinin olduğu yere gittiklerini beyan ettiğinin; ancak …’in 2008 yılında askerde olduğunu beyan ettiğinin, …’in aynı saatlerde sanık ile görüşmesinin bulunduğunun, sanık ile bu tarih öncesi ve sonrasında başkaca görüşmesinin bulunmadığının, şüphelilerin 14.02.2008 tarihinde saat 16.17 sıralarında aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunduklarının ve uzun süre kapalı tuttukları cep telefonları ile yaptıkları ilk görüşmelerin de kendi aralarında olduğunun tespit edildiği,
Mucur Sulh Ceza Hakimliğinin 21.06.2019 tarihli ve 2019/107 D.İş. sayılı kararında; şüpheli …’un kullanmakta olduğu 0537 … 9221 numaralı cep telefonunun 08.02.2008 tarihinde saat 14.30-16.11 arası maktulün cesedinin bulunduğu yer baz istasyonu olan 34440/5183 numaralı baz istasyonundan sinyal aldığının, yine şüphelinin kolluk ifadesinde kullandığını bildirdiği 0539 ..8506 numaralı cep telefonu hattının da 14.02.2008 tarihinde saat 12.10’da aynı baz istasyonundan sinyal aldığının, sanığın telefonunun maktulün bulunduğu yerden sinyal vermesine makul bir açıklamasının olmaması nedeniyle, her ne kadar da hakkında ek takipsizlik kararı verilmişse de; yeni delil elde edildiği yönündeki talebin kabulü ile kamu davası açılması için izin verilmesine karar verildiği,
Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 08.07.2019 tarih ve 1477-201 sayılı iddianamesi ile; sanık hakkında, 07.02.2008 tarihinde maktul ile birlikte tanık…’nın kahvesinden öğle saatlerinde birlikte çıkıp bilinmeyen bir yere gittiği, burada bilinmeyen bir surette maktulü öldürdüğü, ardından 08.02.2008 tarihinde maktulün kafasını ve ellerini bileklerinden keserek cesedini bu hâlde Kırşehir Köpekli köyü arası karayolunda bir menfezin altına karların içine gömdüğü, cesedin 01.03.2008 tarihinde karların erimesiyle yerin üstünde bulunduğu, sanığın cep telefonunun maktulün kaybolmasından bir gün sonra 08.02.2008 tarihinde saat 14.30-16.31 arasında cesedin bulunduğu yerle aynı baz istasyonundan sinyal verdiği, cesedin bulunmasından sonra da şüpheli davranışlar sergilediği ve cep telefonunun aynı baz istasyonundan sinyal almasına dair makul bir açıklaması bulunmadığından bahisle kasten öldürme suçundan; ayrıca maktulün kaybolduğu gün hayvan satımı sonucu tahsilat yaptığını öğrendiği için pantolonunda bulunan 5000 Euro parayı da alması nedeniyle nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılması için kamu davası açıldığı,
Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 11.12.2019 tarihli yazısında; sanığın 20.05.2008 tarihinde ortopedi bölümüne “lateral malleol kırığı” teşhisi ile giriş yaptığının, 22.05.2008 tarihinde çıkış yaptığının yazılı olduğu,
12.2019 tarihli adli tıp raporunda; Kervansaray Mahallesindeki boş inşaat arazisinde bulunan 9 adet kemik bulgusu üzerinde yapılan incelemede, erkek cinsiyeti ile uyumlu 1 adet oksipetal masteoidi kapsayacak sağ parietale ait 1 kemik parçası, 1 adet kırık vasıtasıyla ayrılmış sağ parietal ve 1 adet sol parietal parçası olduğunun, yine ikinci bir erkek şahsa ait olduğu düşünülen 1 adet kafatası kemik parçası olduğunun, 1 adet sağ femur üst yarısına ait kemik parçası, 1 adet femur diafizine ait kemik parçası, 2 adet uzun kemik diafizine ait kemik parçası, 1 adet femur distal uca ait kemik parçası olduğunun, sonuç olarak bulunan kemiklerin erkek cinsiyetli iki farklı erişkin kişiye ait olduklarının, kemiklerdeki morfolojik değişikliklerin mevcut bulgular eşliğinde değerlendirildiğinde kesin olmamakla birlikte 50 yıl veya daha önceki bir zamanda ölmüş kişilere ait olabileceğinin tespit edildiği,
Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 05.02.2020 tarihli ve 4211-572 sayılı kararında; 06.02.2019 tarihinde Kervansaray Mahallesi 1981 sokakta bulunan boş inşaatta yapılan hafriyat çalışması sırasında bulunan kafatası ve kemik parçaları ile ilgili olarak dosyada mevcut adli tıp raporuna göre buluntu kemiklerin yaklaşık 50 yıl öncesine ait olabileceğinin belirtilmesi ve çevrede yapılan araştırmada olay yerine çok yakın bir bölgede daha önceden bir mezarlık olduğu bilgisinin alınmış olması karşısında; suç şüphesini gösterir bir delil elde edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. Yeni Delil ve Usulüne Uygun Kamu Davasının Bulunup Bulunmadığına İlişkin Ön Sorun
İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Sorun Konusuna İlişkin Görüşler
1412 sayılı CMUK’da Cumhuriyet savcısının verdiği takipsizlik kararları, yargı otoritesi göstermeyen, idari bir karar niteliğinde düzenlendiğinden Cumhuriyet savcısı, bu kararını kendiliğinden, Adalet Bakanı ve adalet müfettişinin talebi ya da ilgilinin isteği üzerine geri alıp soruşturma yapabilmekte ve hiçbir şarta bağlı olmadan, takipsizlik kararından sonra, dava zamanaşımı süresi dolmadan kamu davası açabilmekteydi. Ancak bu düzenleme öğretide hukuk güvenliğine aykırı olduğu düşüncesiyle eleştirilmekte, takipsizlik kararından sonra yeni bir dava açılması için yeni delil şartı aranması gerektiği ileri sürülmekteydi.
Öğretinin bu eleştirileri göz önüne alınarak düzenlenen ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasıyla, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, yeni bir delil meydana çıkmadan Cumhuriyet savcısınca kendiliğinden kamu davası açılamayacağı hüküm altına alınmış, ancak 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK ve 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile ayrıca, elde edilen yeni delilin kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olması ve sulh ceza hâkimliğince bu konuda bir karar verilmesi şartlarına bağlanmıştır. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir. Yine CUMK’da yer verilen takipsizlik kararlarından farklı olarak CMK’nın 173. maddesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı suçtan zarar gören tarafından itiraz edilebileceği hükme bağlanmış, böylelikle bu kararlara yargısal bir nitelik kazandırılmıştır.
CMK’nın 173. maddesinin birinci fıkrası, iddianamenin düzenlendiği 28.08.2012 tarih itibarıyla suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kendisine tebliğ edildikten sonra on beş gün içinde, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebileceği hükme bağlanmış iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile de bu incelemeyi yapma yetkisi kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki Sulh Ceza Hâkimliğine verilmiştir. CMK’nın 173. maddesinin 680 sayılı KHK’nın 11. maddesi ve 7072 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle yapılan değişikliklerden önceki altıncı fıkrası uyarınca itirazın reddedilmesi üzerine Cumhuriyet savcısının kamu davası açabilmesi, yeni delilin varlığı ve önceden verilen dilekçeyi değerlendiren mercinin bu hususta karar vermesine bağlı iken, anılan değişiklikle kamu davası açılabilmesi CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen usule tabi tutulmuştur.
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, muhakeme faaliyeti sonunda, yargılama makamı tarafından verilmiş kararlar olmayıp adli-idari nitelikte kararlardır. Ancak, bu kararlara itiraz yolunun açık olması nedeniyle itiraz üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme denetiminden geçerek yargısal karar hâlini alır ve yargı otoritesi özelliğini gösterir. Gerek itiraz üzerine kesinleşen, gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar bakımından, kanunun aradığı anlamda yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısı aynı işe tekrar el atamayacaktır.
CMK’nın 172/2. maddesinde yer alan “yeni delil” kavramından ne anlaşılması gerektiğine gelince; kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, yeni delildir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında, tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü hâlinde kamu davası açılmış olacaktır.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine, itiraz reddedildiğinde bu karar kesinleşir. İtirazın reddi üzerine yeni delil olsa dahi, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısının kendiliğinden dava açması mümkün değildir. Önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan mercinin, kamu davasının açılması hususunda karar vermesi gerekir. Diğer bir anlatımla, usul işlemlerinin, işlemin yapıldığı sırada yürürlükte bulunan usul kanununa tabi olacağı ilkesi gözetildiğinde, iddianamenin düzenlendiği 28.08.2012 tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın yürürlükte bulunan 172. maddesine göre Cumhuriyet savcısınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip karar itiraz edilmeksizin kesinleştiğinde, Cumhuriyet savcısının aynı işe tekrar el atması için, yeni bir delilin ortaya çıkması yeterli iken; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilerek itiraz mercisine başvurulduğunda; itiraz mercisinin kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesinleşmişse, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemesi için, (5271 sayılı CMK’da yargılama makamının kararını Cumhuriyet savcısının kaldırması kabul edilmediğinden) yeni delilin yanında, önceden verilmiş itiraz dilekçesi hakkında karar veren mercinin, kamu davasının açılması hususunda, yeniden bir karar vermesi gereklidir. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir.
Ön Soruna Dair Hukuki Nitelendirme
Mucur Cumhuriyet Başsavcılığının 06.07.2012 tarihli ve 93-47 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair (takipsizlik) kararından sonra; 06.02.2019 tarihinde Kırşehir Merkez Kervansaray Mahallesinde bir adet insan kafatası ve insan kemiği olduğu değerlendirilen kemiklerden oluşan toplam 9 parça kemik kalıntısı bulunduğu ihbarının gelmesi üzerine, buluntu kemiklerin soruşturma kapsamında maktule ait olabileceği yönündeki şüphenin değerlendirilmesi amacıyla kemiklerin Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verildiği, bu işleminin tekemmül etmesi beklenmeden aynı zamanda dosyada bulunan sanığa ait baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının da ayrıntılı biçimde incelenmesinin takdir edildiği, bu amaçla adli kolluk tarafından hazırlanan ve yukarıda ayrıntılarına yer verilen 26.02.2019, 05.03.2019, 14.03.2019 ve 29.04.2019 tarihli araştırma tutanaklarında, bölgede bulunan baz istasyonlarının konumu bilinmeyen bir şekilde tespit edilerek “Google Earth” uygulaması üzerinde işaretlenmek suretiyle sanığın iletişim kayıtlarının maktulün cesedinin bulunduğu yerden yapılan ihbar ile birlikte karşılaştırılması sonucunda dikkat çeken konum bilgilerinin ortaya çıkartıldığı, sanığın bu bilgilere göre yeniden alınan ifadelerinin daha önce verdiği ifadelerle çeliştiği ve baz istasyonu kayıtlarındaki verilerle de uyuşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasının talep edildiği, Mucur Sulh Ceza Hakimliğince verilen 21.06.2019 tarih ve 107 D.İş. sayılı kararda ise; sanık hakkında verilen takipsizlik kararının kaldırılarak kamu davası açılmasına izin verildiği, Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 08.07.2019 tarihli ve 1477-201 sayılı iddianamesiyle sanık hakkında kasten öldürme suçundan kamu davası açıldığı, kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumundan gelen 12.12.2019 tarihli raporda, bahsi geçen buluntu kemiklerin yaklaşık 50 yıl öncesinden kalma insan kemikleri olduğunun ve maktulün cesedi ile bir ilgisi olmadığının belirtildiği görülmekle;
Soruşturma aşamasında verilen takipsizlik kararı öncesinde dosyaya celbedilen ve sanık …’a ait baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının ayrıntılı incelenip değerlendirilmesi sonucu adli kolluk tarafından oluşturulan araştırma tutanaklarında, sanığın cep telefonunun değişik tarihlerde maktulün cesedinin bulunduğu yer ile aynı baz istasyonundan sinyal verdiğinin görülmesi üzerine daha önceden Cumhuriyet savcılığınca ayrıntılı şekilde incelenmeyen ve değerlendirmeye tabi tutulmayan bu delilin; sanık hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması açısından suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip, kamu davası açılmasına kuvvetli şüphe oluşturacak derecede somut ve yeni bir delil mahiyetinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra yeni delil elde edildiğine ve usulüne uygun açılmış bir kamu davası bulunduğuna karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra yeni delil bulunmadığı ve usulüne uygun kamu davası açılmadığı görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
B. Eksik Araştırmayla Hüküm Kurulup Kurulmadığına İlişkin Ön Sorun
İlgili Mevzuat, Yargısal İçtihat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
a. Genel olarak:
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp yargılamayı yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilmiştir. Ancak maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun değil, hukuk kuralları içerisinde, şüpheli veya sanığın hakları korunarak araştırılmalıdır.
CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, hükmün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunludur.
b. Baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının değerlendirilmesi:
Şüpheli veya sanıkların kullandıkları cep telefonlarının hangi baz istasyonundan sinyal verdiğinin belirlenmesi işlemi, 5271 sayılı CMK’nun 135/1. maddesi kapsamında olan ve 14.02.2007 tarihli ve 26434 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinde; “İletişimin içeriğine müdahale niteliğinde olmayıp yetkili makamdan alınan karar kapsamında sinyal bilgilerinin iletişim sistemleri üzerinde bıraktığı izlerin tespit edilerek, bunlardan anlamlandırılan sonuçlar çıkarmak üzere gerçekleştirilen değerlendirme işlemleri” şeklinde tanımlanan sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemi niteliğindedir.
Baz kelimesi, İngilizce “base” (temel, taban, esas) kelimesinin Türkçe’ye geçmiş şekli olup mobil cihazlarla iletişim sağlamak amacıyla kurulan baz istasyonları; alıcı, verici ve güç ünitelerinden oluşan kabin ile sinyalleri yaymak için kule, direk, çatı, bina yüzeyleri vb. yerlere kurulan, anten ünitelerinden meydana gelen ve mobil cihazlar ile haberleşmeyi sağlayan sistemlerdir. Baz istasyonlarının kapsama alanında olmayan yerlerde mobil iletişim kurmak mümkün olmadığından, bir cep telefonu ile iletişim kurabilmek için o telefonun mutlaka bir baz istasyonunun kapsama alanında bulunması zorunludur.
Cep telefonları ile yapılan görüşmeler, baz istasyonları ile cep telefonları arasında karşılıklı gönderilen elektromanyetik dalgalarla sağlanmaktadır. Özellikleri gereği bir baz istasyonundan aynı anda birçok cep telefonu yararlanmakta ve bu baz istasyonunun vasıtasıyla görüşme yapabilmektedir. Nüfusu kalabalık olan yerleşim bölgelerinde ise bu sayı daha da artmakta, aynı anda pek çok cep telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verebilmektedir. Bu nedenle, farklı kişiler tarafından kullanılan cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesi tek başına o kişilerin bir araya geldikleri veya buluştukları anlamına gelmeyecektir.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 247-60 sayılı kararında; “…olay tarihinde cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesi nedeniyle sanıkların buluştukları iddia edilmekte ise de; baz istasyonlarının geniş bir kapsama alanının olması, sanık M…’in işyeri ile N…’ın görev yaptığı adliye ve ikamet ettiği lojmanın birbirine yakın yerlerde bulunması ve İ…’nın avukat olması dikkate alındığında cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin normal olduğu, başka bir anlatımla İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde birbirine yakın yerlerde oturan, çalışan veya tesadüfen oradan geçmekte olan insanların cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin olağan bir durum olması gözönüne alındığında, cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsamında sinyal vermesinin sanık M…’in diğer sanıklarla bir araya geldiği ve görüştüğünü kabule imkân vermediği…”, 10.03.2020 tarihli ve 171-169 sayılı kararında; “…sanığın kullandığı hattın olay saatinde Samandıra’dan baz sinyali alması sanık aleyhine değerlendirilebilir ise de bu hattın daha önceki tarihlerde de aynı bazdan birçok kez sinyal aldığının tespit edilmesi nedeniyle bu durumun sanık aleyhine delil teşkil etmemesi…”, 23.12.2021 tarihli ve 260-666 sayılı kararında; “…sanıkların kullandıkları cep telefonlarının içerisinde bulunduğu baz istasyonu bölgelerinin tespiti ile ilgili gerekli ayrıntılı araştırmanın yapılmasından sonra ulaşılan sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği…” şeklindeki gerekçelerle ifade edildiği üzere; yargılama sırasında dosyaya kazandırılan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının, özellikle de cep telefonunun yoğun olarak kullanıldığı bilinen büyükşehirler veya kısa sürede pek çok insanın üzerinden geçtiği işlek otoyol güzergahları gibi alanlarda, sinyal veren baz istasyonunun kurulu (sabit) bulunduğu merkez ve kapsama alanını gösterir yer bilgileri ile ilgilinin cep telefonunun sinyal aldığı yer bilgilerinin ayrıntılı şekilde araştırılması ve karşılaştırılması sonucunda, tarafların hangi tarihte hangi sıklıkla hangi bölgede bulunduklarının kuşkuya yer vermeyecek ve denetime imkân verecek şekilde tespit edilmesi suretiyle değerlendirilmesi ve dosyada mevcut diğer delillerle birlikte yorumlanması gerekmektedir.
Ön Soruna Dair Hukuki Nitelendirme
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde; sanığın suç tarihinde kullandığı tespit edilen, kendi adına kayıtlı 0537… 9221 numaralı ve tanık … adına kayıtlı 0539… 8506 numaralı cep telefonu hatlarına ait baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının incelenmesinde, sanığın kullandığı cep telefonlarının 07.02.2008, 08.02.2008, 14.02.2008 tarihlerinde; cesedi bulan ihbarcı …’in kullandığı 0535… 5119 numaralı cep telefonu ile kolluk görevlilerinin emsal aramalarının gerçekleştirildiği ve maktulün cesedinin bulunduğu aynı bölgeyi 01.03.2008 tarihinde kapsama alanı içine aldığı tespit edilen 5183 numaralı baz istasyonundan sinyal almasının, sanığın cesedin bulunduğu tenha yere defalarca gittiğini gösterir şekilde hükme esas teşkil eden bir delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Ancak, sanığın olayın üzerinden yaklaşık 7 yıl geçtikten sonraki savunmasında, cep telefonunun gün içinde yüzlerce aracın geçtiği karayolu üzerindeki baz istasyonundan şehir dışındaki iş yerine gidip gelirken sinyal almış olabileceği yönündeki savunması karşısında;
Dosya kapsamında adli kolluk tarafından hazırlanan 26.02.2019, 05.03.2019, 14.03.2019 ve 29.04.2019 tarihli tutanaklarda numaraları yazılı baz istasyonlarının bulunduğu konumların hangi kurumdan elde edilen hangi teknik verilere dayanılarak, Kırşehir-Mucur karayolu üzerinde işaretlendiğinin; tutanaklarda adı geçen bu baz istasyonlarının, maktulün kaybolduğu gün olan 07.02.2008 tarihi ila cesedinin bulunduğu gün olan 01.03.2008 tarihleri arası aynı kapsama alanına aynı açılarla hizmet verip vermediğinin; baz istasyonlarının kapsama alanının belirtilen tarihlerde kaç km çapında olduğunun ve hangi bölgeyi kapsadığının, aynı tarih dilimi içinde bu alanın değişip değişmediğinin; sanığın bu kapsama alanının herhangi bir noktasında değil de cesedin bulunduğu karayolunun 3 km kuzeyindeki kırsal ve tenha yerde olduğu tespitine nasıl varıldığının denetime elverişli bir şekilde açıklanabilmesi amacıyla;
İlk Derece Mahkemesince, öncelikle BTK’ya ve ilgili cep telefonu operatörlerine yazı yazılarak; maktulün kaybolduğu 07.02.2008 ve sanığın en son sinyal aldığı 14.02.2008 tarihleri (dâhil) arasında, yukarıda bahsi geçen kolluk tutanaklarında numarası yazılı olan ve cesedin bulunduğu yeri de kapsama alanına alan baz istasyonlarının kurulu olduğu koordinatların, bu istasyonların kapsama alanlarının ve çapının ne kadar olduğunun ve bu tarihlerde değişip değişmediğinin, varsa sanığın cep telefonunun bu tarihlerde sinyal aldığı tespit edilen baz istasyonlarının hangi yönünden (kuzey-güney vs.) veya hangi bölgesinden (sektörden) sinyal aldığının sorulması ile elde edilecek verilerin tarih ve saatleriyle birlikte teknik bir bilirkişi tarafından ayrıntılı biçimde bir harita veya ölçekli plan üzerine denetime elverişli şekilde işlenmesi ile elde edilen bilgilerin dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken; sanığın cep telefonu baz istasyonunu gösterir kayıtların kolluk tarafından oluşturulan denetime elverişsiz tutanaklardan hareketle yorumlanması suretiyle eksik araştırma sonucu mahkûmiyet hükmü kurulduğunun kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında bahsi geçen ve dosyanın istinaf incelemesi aşamasında bulunduğu sırada Kırşehir Asayiş Şube Müdürlüğünde verdiği ifadesinde esaslı bilgiler aktaran gizli tanık KCB264SU’nun da; İlk Derece Mahkemesince, CMK’nın 58. maddesi ile 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 4 ila 9. maddelerinde düzenlenen tanıkların kimliğinin gizlenmesine ve gizli tanıkların duruşmada dinlenilmesine dair usul ve esaslar dâhilinde; kimliğinin gizlenmesi için haklı bir neden olup olmadığı, sanıkla arasındaki ilişki gözetilerek kimliğinin açıklanmasının ağır ve ciddi bir tehlike yaratıp yaratmayacağı ve beyanlarının dosyadaki diğer delillerle birlikte olayı aydınlatmaya yeterli ve esaslı bir delil teşkil edip etmeyeceği değerlendirildikten sonra; adil yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri çerçevesinde savunma makamının soru sorma hakkının kısıtlanmamasına dikkat edilmesi suretiyle dinlenilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin esastan reddine dair kararının kaldırılmasına, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının bozulmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 25.10.2021 tarihli ve 8517-13552 sayılı temyiz isteminin esastan reddine ve hükmün onanmasına dair kararının KALDIRILMASINA,
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 1574-179 sayılı istinaf başvurularının esastan reddine dair kararının, CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca, sanık hakkında eksik araştırma sonucu hüküm kurulması isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
Dosyanın, CMK’nın 304/2-a maddesi uyarınca gereği için hükmü veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede, yeni delil ve usulüne uygun kamu davası bulunduğuna dair ön sorun bakımından oy çokluğuyla, hükmün eksik araştırma sonucu kurulduğuna dair ön sorun bakımından oy birliğiyle karar verildi.