
T.C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas: 2022/294
Karar:2022/669
K.T.:18.05.2022
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili ve davalı … San. Tic A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
Davacılar vekili; 12.12.2009 tarihinde üç yaşında olan …’nun, teyzesi … ile birlikte davalılardan … Yönetim A.Ş. nin yönetiminde bulunan … Park Alışveriş Merkezinin (AVM) otoparkına giderken kullandıkları yürüyen merdivenin süpürgelik kısmındaki boşluğa ayağının sıkışması ve merdivenin otomatik olarak durmaması sebebiyle yaralandığını, tedavisinin dava dışı … Hastanesinde yapıldığını ve bir kısım tedavi giderlerinin davalı AVM yönetimi tarafından karşılandığını, ancak küçüğün tamamen iyileşmesi için ikinci kez cerrahi müdahale gerektiğini, bu tedavi giderinin davalı AVM yönetimince karşılanmadığını, kazanın davalı yönetim ile yürüyen merdivenin üretim ve montajını yapan diğer davalı şirketin kusur ve ihmaliyle gerçekleştiğini ileri sürerek uğranılmış olan zararlara karşılık baba için 1.000TL maddi 10.000TL manevi, anne için 10.000TL manevi, küçük … için 1.000TL maddi 10.000TL manevi olmak üzere toplam 32.000TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
Davalı … Yönetim Hizmetleri Tic. A.Ş. vekili; müvekkili şirketin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri uyarınca AVM yönetimini üstlendiğini, yöneticinin üçüncü kişilere karşı sorumluluğunun bulunmadığını, küçük …’nun olay tarihinde AVM de ayağındaki lastik botun yürüyen merdivene sıkışmasıyla sağ bacağından yaralandığını, olay sonrasında merdivenin durdurulduğunu ve yaralı küçüğe AVM sağlık görevlilerinin müdahale ettiğini ve akabinde hastaneye kaldırıldığını, yürüyen merdivende gerekli uyarı ve talimatların bulunmasına, yürüyen merdivenin tüm teknik ve sınai standartlara sahip olmasına ve gerekli tüm güvenlik önlemlerinin alınmış olmasına rağmen olayın meydana geldiğini, olay anında çocuğun yanında bulunan teyzesinin gereken gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini, olayda davalının kusur ve sorumluluğunun olmadığını, buna rağmen müşteri memnuniyeti ve insanî nedenlerle küçüğün tedavisi için toplam 31.828,89TL’nin hastaneye ödendiğini, davalı şirketin üzerine düşeni fazlası ile yerine getirdiğini, davacıların taleplerinin zararların karşılanmasından ziyade zenginleşmeye yönelik olduğunu belirterek öncelikle davanın sıfat yokluğu (husumet) nedeni ile, aksi hâlde istemin zamanaşımına uğradığı ve haksız fiilin yasal koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.
Davalı … San. ve Tic. A.Ş. vekili; davacı küçük …’nın olay anında teyzesi ile birlikte olduğunu, teyzesinin olayda üzerine düşen bakım ve gözetim sorumluluğuna aykırı davrandığını, davalı şirketin yürüyen merdivenin periyodik bakımlarını yaptığına ilişkin formların dosyaya sunulduğunu, yürüyen merdivenin standartlara uygun olduğunu, olay sırasında yürüyen merdivenin otomatik olarak durduğunu ve teknik hiçbir arızasının bulunmadığının tespit edildiğini, olayda davalı şirkete atfedilecek kusur ve sorumluluğun olmadığını, gerekli tüm uyarı levhalarına sahip olan, üretimden ve bakım noksanlığından kaynaklı hiçbir arızası bulunmayan yürüyen merdivende olay sebebi ile herhangi bir deformasyon oluşmadığını, davacının tedavi masrafları ile ilgili taleplerinin diğer davalı tarafından karşılandığını, davacının kendi kusuru sonucu oluşan kaza neticesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
… Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.03.2010 tarihli ve 2010/155 E., 2010/59 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığı, davaya bakmaya Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … Yönetim Hizmetleri ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 23.12.2010 tarihli ve 2010/8806 E., 2010/17964 K. sayılı kararı ile vekâlet ücreti yönünden kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiş; dosya ilgili mahkemeye gönderilmiştir.
… Tüketici Mahkemesinin 04.02.2014 tarihli ve 2011/525 E., 2014/117 K. sayılı kararı ile; olayda davalıların kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı, olayın davacı …’nun yanında bulunan …’ın küçüğün merdivende kurallara uygun olarak hareket etmesi konusunda gereken özeni göstermemesi nedeni ile oluştuğu gerekçesiyle ayıplı hizmet iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 15.09.2015 tarihli ve 2014/20556 E., 2015/27022 K. sayılı kararı ile ;
“…1-Dava, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Yargılama aşamasında mahkemece dosya bilirkişi heyetine tevdii edilmiş, bir iş güvenlik uzmanı ve iki makine mühendisi öğretim üyesinden oluşan bilirkişi heyetince rapor hazırlanmış ve dosyaya sunulmuştur. Raporda, iş güvenliği uzmanı olaydaki kusur sorumluluğunu dava dışı teyze ve davalı şirketler arasında paylaştırırken diğer iki makine mühendisi öğretim üyesi davalı şirketlerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığını, olaydaki tüm kusurun davacı küçük …’nın refakatine tâbi olduğu dava dışı teyzesi …’ a ait olduğu yönünde rapora muhalefet etmişlerdir. Raporda, bilirkişi heyetini oluşturan bilirkişilerin görüşleri arasında çelişki bulunmaktadır. Hal böyle olunca eldeki dosyada aldırılan bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm tesis edilemez. O halde mahkemece, davalılardan … Yönetim Hizmetleri A.Ş’nin davacı tarafa bir miktar ödeme yaptığı ve böylece olayda kusurlu bulunduğunu kabul ettiği de gözönünde bulundurulmak suretiyle konusunda uzman yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulmak suretiyle taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde yeni bir rapor alınmalı hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir. Mahkemece, açıklanan hususlar göz ardı edilerek ve yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Bozma nedenine göre davacıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
… Tüketici Mahkemesinin 22.11.2016 tarihli ve 2016/494 E., 2016/2028 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle birlikte davalı … Yönetim Hizmetleri ve Tic A.Ş. nin kazazede küçüğün tedavi masraflarını ödemesinin, ihtirazî kaydın varlığı nedeniyle kusurun benimsenmesi mahiyetinde değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili ve davalı … San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı … Yönetim Hizmetleri ve Tic A.Ş. nin kazazede küçük çocuğun tedavi masraflarını ihtirazî kayıtla karşılamasının kusurun kabul edildiği şeklinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, kusurun belirlenmesi amacıyla yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı … San. Tic A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;
Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
Mahkemece verilen direnmeye esas karar (04.02.2014 tarihli) davalı … San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmemiştir. Direnmeye esas kararı temyiz etmeyen tarafın direnme kararını temyizinde artık hukukî yararı bulunmamaktadır.
O hâlde davalı … San. Tic. A.Ş. vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;
Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi delili hakkında açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1. maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” düzenlemesini içermektedir. Bilirkişi incelemesinin esası; uyuşmazlığın çözümünde gerekli olan özel veya teknik bilgiyi dava dosyasına temin etmektir. Bu bağlamda hâkim, hukuk bilgisi dışında kalan ve niteliği gereği özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususları, alanında uzman kişi veya kişiler aracılığıyla inceleyecek ve elde edilen bilgi ile yapılacak değerlendirme sonucu karar tesisi için gereken kanaate ulaşabilecektir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 282. maddesi ile hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir. Buradan hareketle bilirkişi incelemesi, HMK’da yer alan “kesin delil” ve “takdiri delil” şeklindeki tasnifte, takdiri deliller içerisinde yer almaktadır. Bir vakıanın doğruluğunun belirlenmesi için ileri sürülen takdiri delilin ispat gücü, hâkimin bu konuda vicdani kanaatiyle yapacağı değerlendirme ile belirlenir. Bu çerçevede takdiri deliller içerisinde yer alan bilirkişi incelemesinin dosyaya sağlamış olduğu özel veya teknik bilgi ya da tespit vasıtasıyla, inceleme konusu olan vakıalara dayalı iddiaların ispatı hususunda hâkimde oluşan kanaat neticesinde bir karar verilir. Bu aşamada hâkim, uyuşmazlık konusuyla ilgili kanun tarafından tanınan takdir yetkisi çerçevesinde, olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için gerekli olan kanaatin oluşumunda, bilirkişi raporunu dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirerek bir karar tesis edecektir.
Bilirkişi raporunun serbestçe değerlendirilmesinde kastedilen; raporda ulaşılan sonuç hakkında taraflarca ileri sürülen iddiaların ispatına dair Kanun’da aranan düzeyde bir kanaatin oluşumu için hâkim tarafından yapılan muhakemedir. Ancak ayrıca belirtilmelidir ki; hâkim tarafından hukuka ve hakkaniyete uygun karar tesisinde gerekli olan kanaatin oluşumu için HMK’nın 282. maddesi çerçevesinde bilirkişi raporuna ilişkin olarak yapılacak değerlendirmenin, hukukî sınırlar içerisinde ve uyuşmazlık konusu somut vakıaya uygun nitelikte olması gerekir. Başka bir anlatımla; hâkim bilirkişi raporunu değerlendirirken dava konusu vakıaya ilişkin tutarlı, mantıkî ve hukukî gerekçeler ortaya koymalıdır. Bu kapsamda bilirkişinin uzmanlık alanı ve bilgisi, raporun mahkemece tanımlanan görev çerçevesinde düzenlenip raporda varılan sonucun somut olaya uygun ve anlaşılır olup olmadığı gibi hususlar, bilirkişi raporunun değerlendirmesinde hâkim tarafından nazara alınması gerekir (Erdoğan, Ersin/ Üçüncü, Sümeyye Hilal: Bilirkişilik Kurumu ve Bilirkişi Raporunun Delil Değerine İlişkin Bazı Sorunlar, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010, C. 10, S. 1, s. 372 vd.). Sözü edilen bu takdir hakkının kapsamı, hâkimin hukukî olmayan özel ve teknik bilgiye ilişkin konularda, doğrudan doğruya kendi yorumuna ve anlayışına göre hüküm verebileceği anlamına da gelmemektedir. Zira eksik inceleme ve araştırma ile hukukî olmayan yoruma dayalı olarak hatalı değerlendirme sonucu hüküm kurulamayacağı açıktır.
Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer vermesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarını gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Anılan bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için bilirkişiden ek rapor almalı ya da yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır.
Bu aşamada hâkimin izleyeceği yöntem, HMK’nın 281. maddesinde; “(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir” şeklinde gösterilmiştir.
Ayrıca aynı hususla ilgili olarak 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/7. maddesi de; “Aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir” hükmünü haizdir. Bu bağlamda çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Ayrıca bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez. Ancak, bilirkişi raporunun noksan ve müphem bulunmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanmasının mümkün olduğunun belirlendiği hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. III, … 2001, s. 2761). Bu aşamada ayrıca belirtilmelidir ki; bilirkişilerin inceleme konusunda uzman olmadıklarının tespiti nedeniyle var olan eksikliğin, belirsizliğin veya çelişkinin ek rapor ile giderilmesi mümkün değilse, mahkemece yeniden belirlenecek bir bilirkişi veya bilirkişi heyeti vasıtasıyla yapılacak inceleme sonucunda bir karar verilmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle, çözümü için özel veya teknik bilgi gereken bir hususta hazırlanan bilirkişi raporunun, düzenleyen bilirkişilerin gerekli özel veya teknik bilgiden yoksun olmaları nedeniyle hükme esas alınacak niteliği haiz olmaması durumunda mahkemece, yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmaksızın karar verilemez.
Nitekim aynı ilkelere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2021 tarihli ve 2017/11-2480 E., 2021/657 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılardan …’nun, teyzesi … ile birlikte davalı şirket yönetiminde bulunan AVM otoparkına giderken kullandıkları yürüyen merdivende yaralandığı somut olayda, kazanın davalı yönetim ile yürüyen merdivenin üretim ve montajını yapan diğer davalı şirketin kusur ve ihmaliyle gerçekleştiği iddiasıyla maddi manevi tazminat talep edilmektedir.
Dosya kapsamından, davalı AVM yönetiminin kazazede küçük çocuğun bir kısım tedavi masrafını karşıladığı, Özel Daire tarafından ise bu hususun kusurun kabulü mahiyetinde değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Oysa davalı yönetim, kazazede küçük hakkında yaptığı ödemeyle ilgili hastaneye gönderdiği 11.02.2010 tarihli ihtarnamede yapılan ödemenin müşteri memnuniyeti kapsamında ve insanî nedenlerle, hiçbir hukukî ya da cezaî sorumluluğu üstlenmek manasına gelmemek kaydıyla yapıldığını açıkça belirtmiştir. Bu durumda küçüğün tedavi masraflarının ihtirazî kayıtla karşılanmasının kusurun kabulü mahiyetinde değerlendirilmeyeceği kuşkusuzdur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünün, niteliği gereği özel ve teknik bilgi kapsamında bilirkişi incelemesini gerektirdiği açıktır. Bu bağlamda … Makine Fakültesinden iki öğretim üyesi ile bir iş güvenliği uzmanı bilirkişilerden rapor alınmış; 17.06.2011 tarihli bilirkişi raporunda iş güvenliği uzmanı bilirkişisi kaza olayının meydana gelmesinde davalı AVM yönetimini %40, diğer davalı … %40, küçüğün teyzesini %20 oranında kusurlu bulmuş, diğer bilirkişiler bu görüşe muhalif kalarak 01.07.2013 tarihli muhalefet şerhlerine dair sundukları terditli raporda; kazanın meydana geldiği yürüyen merdivende resimli anlatımların bulunmadığı ve kaza anında emniyet tertibatının devreye girerek otomatik olarak yürüyen merdiveni durdurmadığının kabulü hâlinde davalı AVM yönetiminin %30, diğer davalı şirketin %30, küçüğün teyzesinin %40 oranında kusurlu olacağını, yürüyen merdivende resimli anlatımların bulunduğu ve kaza anında emniyet tertibatının devreye girerek otomatik olarak yürüyen merdiveni durdurduğunun kabulü hâlinde ise davalı AVM yönetiminin ve diğer davalı şirketin kusursuz, küçüğün teyzesinin %100 oranında kusurlu olacağını belirtmişlerdir. Olayın meydana geliş nedeninin ne olduğu konusunda aynı bilirkişilerden ek rapor istenilmiş ve yine iş güvenliği uzmanı ile diğer bilirkişiler farklı raporlar sunmuşlardır.
Aynı bilirkişilerce yapılan incelemeler sonucunda dosyaya sunulan raporlarda aynı heyet içinde farklı görüşlerin mevcudiyeti nazara alındığında, somut olayın özellikleri ve teknik verilere göre bilirkişi heyetinin görüşleri kendi içerisinde çelişkili olmuştur. Bu itibarla dosyadaki bilirkişi raporları hükme esas alınacak niteliği haiz değildir. Dava konusu uyuşmazlığın teknik bir incelemeyi gerektirdiği kabul edilerek bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, ortada denetime olanak sağlamayan ve kendi içerisinde çelişkiler içeren bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkan belirsizlik giderilmeksizin ve rapora yöneltilen esaslı itirazlar değerlendirilmeksizin eksik inceleme ve araştırma ile karar verilemeyeceği de açıktır.
Bu itibarla mahkemece, HMK’nın 281. maddesi uyarınca iddia, savunma ve diğer deliller çerçevesinde, tarafların itirazlarını da karşılayacak şekilde dava konusu somut olaya ilişkin ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü için gereken uzmanlığa sahip yeni bir bilirkişi heyetinden görüş alınarak aynı Kanun’un 282. maddesi gereğince yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Davalı … San. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
2) Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.