T.C.YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

Esas:2020/457
Karar:2020/4823
K.T.:09.11.2020

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Erdemli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21.03.2018 tarih ve 2016/353 E- 2018/146 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nce verilen 08.10.2019 tarih ve 2018/731 E- 2019/1078 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mustafa Ibrahim Adır tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, tarafların Mersin Homes.. Ltd. Şti’nin ortakları olup, davalının aynı zamanda şirket müdürü olarak da görev yaptığını, davalının müdürlük görevinin gereklerini yerine getirmediğini, 2009 yılından bu yana yapılması zorunlu olanlar da dahil olmak üzere hiçbir şekilde genel kurul toplantılarını yapmadığını ve şirketin mali durumu hakkında müvekkilini bilgilendirmediğini, fiilen şirkette çalışmayan eşini şirkette çalışıyormuş gibi göstererek şirketi zarara uğrattığını, müvekkili adına olan banka hesabından onun bilgisi ve rızası dışında çektiği parayı zimmetine geçirdiğini ve yine müvekkili adına kayıtlı olan bir taşınmazı onun adına kiraladığını ve kira bedelini müvekkiline olması gerekenden az ödediğini ileri sürerek, davalının şirket müdürlüğünden azline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin görevinin gereklerini yerine getirdiğini, şirketi zarara uğratmasının söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının 2009 yılından bu yana şirket müdürü olarak görev yaptığı ve aynı zamanda şirket ortaklarından olduğu, bununla birlikte kendisini şirket çalışanı olarak bildirerek SGK’ya prim ödemesi yapılmasının usulsüz olmakla birlikte şirketi zarara uğratıcı gereksiz bir işlem olduğu, zamanında KDV beyannamesi verilmediği, bu sebeple ödenmeyen vergi ve cezalar ile ödenmeyen SGK borcu ve cezalarından dolayı şirketin zarara uğradığı, davalının şirket müdürü olarak bu zararlardan sorumlu olduğu gerekçesiyle, davalının şirket müdürlüğünden azline karar verilmiştir.

Karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının şirket adına bankadan yüklü miktarda kredi çekme girişiminde olduğu iddiası ile ilgili herhangi bir somut delil ibraz edilmediği, davalının genel kurul toplantısı yapmadığı iddia edilmişe de, şirketin aktif ya da pasif herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı, şirket ortaklarının 6102 sayılı TTK’nın 617/3 maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 410, 411 ve 412. maddelerinde düzenlenen prosedürü işleterek, genel kurulun toplanmasını sağlayabilecekleri, bu yasal yollara tevessül edilmeden davalı müdürün azlinin istenilemeyeceği, davalının şirket iş ve işlemleri hakkında ortakları bilgilendirmediği iddia edilmişse de, şirketin esas sözleşmesinde gösterilen faaliyet konularıyla ilgili olarak bir faaliyetine rastlanmadığı, ayrıca, 6102 sayılı TTK’nın “Bilgi alma ve inceleme” başlıklı 614/(1) ve (2) bentleri uyarınca, şirket ortaklarının bilgi haklarının engellenmesi durumunda mahkemeye başvurabilecekleri, davacının bu husustaki yasal yolları tüketmeden davalı müdürün azlini istemesinin doğru olmadığı, davalının, eşini şirkette çalışmadığı halde sigortalı gösterdiği iddiası bakımından delil ibraz edilmediği, davalının şirket yetkilisi olduğu halde kendisini sigortalı olarak göstererek şirketi zarara uğrattığı iddiası yönünden ise davalının şirkete ortak olmadan önce şirketin çalışanı olduğu ve kayıtlara göre halen de öyle gözüktüğü, bu husustaki iddianın gerçeği yansıtmadığı, davalının SGK ve vergi borçlarını ödemeyerek şirketi zarara uğrattığı iddia edilmişse de, şirketin herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı, şirketin gelir elde ettiğine dair herhangi bir delilin bulunmadığı, şirketin parasal anlamda bu borçları ödeme kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespit edilemediği, şirketin en büyük hissesine sahip davacı ortağının bu borçların ödenmesi ile ilgili ödeme yaptığına dair herhangi bir iddia ve belgenin yer almadığı, bu borcun davalının kusuru nedeniyle ödenmediği iddiasının gerçeği yansıtmadığı, davalının azli bakımından haklı sebep olarak dayanılan diğer hususların ise davacı ile davalı arasındaki şahsi münasebetten kaynaklanıp, şirket yönetimine ilişkin olmadığı, belirtilen hususlar gözetildiğinde, davacının 6102 sayılı TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca haklı nedenlerin varlığını ispat edemediği gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

) Dava, limited şirket müdürünün haklı sebeplerle azli istemine ilişkin olup, bölge adliye mahkemesince yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

Limited şirketin zorunlu organlardan olan genel kurul, pay sahiplerinin şirket işlerine ilişkin haklarını kullandıkları bir organdır. Ortaklar, ortaksal haklarını kural olarak genel kurul dışında kullanamazlar. Genel kurula katılma, görüş açıklama ve oy kullanma pay sahipliğinden kaynaklanan haklardandır ve bu hak esas sözleşmeyle dahi kısıtlanamaz. 6102 sayılı TTK’nın 616. maddesinde genel kurulun devredilemez yetkileri sayılmış olup; bu yetkiler, şirketin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi ve pay sahipliğinden kaynaklanan hakların kullanılabilmesi için büyük öneme sahip, müdürlerin atanması ve değiştirilmesi, esas sözleşmenin değiştirilmesi, yıl sonu finansal tablolarının onaylanması, kâr payı hakkında karar verilmesi ve şirketin feshi gibi yetkilerdir. Genel kurul toplantılarının belirtilen önemi nedeniyle, 6102 sayılı TTK’nın 617. maddesiyle, her yıl olağan genel kurul toplantısı yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi ise müdürlere aittir. Şirket ortaklarının genel kurulu doğrudan toplantıya çağırma yetkisi bulunmamakta olup, ortaklar bu haklarını ancak müdür aracılığıyla, müdürün çağrıya rağmen toplantı yapmaması halinde ise mahkemeden bu hususta karar alarak kullanabilirler. TTK’nın 625. maddesinin 1. fıkrasının “g” bendiyle de, genel kurul toplantılarının hazırlanması ve yürütülmesinin şirket müdürünün devredilemez yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Somut olayda, davalı şirket müdürünün göreve geldiği 2009 yılından işbu davanın açıldığı 2016 yılına kadar yapılması zorunlu olanlar da dahil olmak üzere genel kurul toplantılarını yapmadığı uyuşmazlık konusu değildir. TTK’nın 626. maddesinde, müdürlerin görevleri yerine getirirken gerekli olan tüm özeni göstermekle yükümlü oldukları belirtilmiş olup, aynı Kanun’un 630/3. maddesinde de müdürün özen yükümlülüğünü ağır bir şekilde ihlal etmesinin azli için haklı sebep sayılacağı düzenlenmiştir. Azlık pay sahiplerinin mahkemeye müracaatla genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep edebilecek olmaları uzun yıllardır toplantı çağrısında bulunmayan davalı müdürün bu konudaki sorumluluğunu ve ağır kusurunu ortadan kaldırmaz. Aynı hususlar ortakların şirket yönetiminden bilgi alma haklarının sürekli ihlali halinde de söz konusudur. Şu halde, görevde bulunduğu 7 yıllık süreçte en temel vazifelerinden olan genel kurulun toplantıya çağrılması şeklindeki görevini yerine getirmeyen, bu husustaki özensizliği ve ihmali sürekli hale gelmiş davalı müdürün azline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.